Edebiyatımızda seyahatnameler büyük bir yer tutuyor. İslam dünyasında bu alanda verilen en önemli eserlerin başında İbn Battuta Seyahatnamesi geliyor. 13. Yüzyılda dünyanın büyük bir kısmını gezen Battuta, dönemin İslam coğrafyası hakkında önemli bilgiler verir. Ondan üç yüzyıl sonra yaşayan Evliya Çelebi ise İstanbul’da başlayan ve yıllar süren seyahatlerini 10 ciltte toplamış, günümüze büyük bir miras bırakmıştır. İki seyyah da önemli keşif ve gözlemlerini kitaplarında toplayarak önemli eserler vermişlerdir.
Seyahatnamelerde görülen ilk şey, seyahatin bir tutku olduğudur. Seyyahlar büyük bir aşkla yaptıkları seyahatleri, seyahatler sırasında edindikleri tecrübe ve izlenimleri yazarak önemli eserler bırakmışlardır.
Seyahatnamelerin önemli bir özelliği ise denizden bile yapılsa seyahatlerin bu kısmının atlanıp karadaki izlenimlerin ağırlıklı olmasıdır. Oysa kara seyahati kadar deniz yolculuğunun da büyük bir keyif verdiğini kabul etmek gerek. İstanbulluların Eminönü-Üsküdar arasında yaptığı 20 dakikalık bir vapur yolculuğunda bile büyük bir keyif aldığı bilinen bir gerçek. Ayrıca deniz yolculuğu yapanların daha sonra sürekli benzeri bir yolculuğa çıkmak istedikleri, tabiri caizse denizin bağımlılık yaptığı konusu birçok edebi eserde dile getirilmektedir. Daniel Defoe’nun yazdığı Robinson Crusoe romanında kahramanımız, babasını dinlemeyip deniz yolculuğuna çıkar. Yolda başına gelmeyen kalmaz. Bu belaların babasını dinlemediği için başına geldiği kanaatine varan Crusoe kurtulması halinde denizlerden uzak kalma sözü verir ancak daha sonra da farklı yolculuklara çıkar.
Denizin insanı kendisine çektiği gerçeği 90’lı yıllarda çekilen Süper Baba dizisinde de işlenir. Dizinin başrolü Fikret’in babası eski bir denizcidir. Sürekli deniz yolculuklarını özler ve defalarca denize açılmak için evden uzaklaşır.
Denizin insan hayatında önemi bu kadar büyük olmasına rağmen Müslüman seyyahların kaleme aldığı seyahatnamelerde deniz olgusu hep kısa tutulmuştur. Sadece gidilen limanların isimleri verilir veya çıkan fırtınalardan bahsedilir.
Dünyanın Çevresini Gezen Fransız: de Bougainville
Batılı seyyahlar arasında deniz yolculuğuna çıkanlar bu çerçevede önemli seyahatnameler yazmışlardır. Louis-Antoine de Bougainville, bunların başında gelmektedir. Bu isme ilk defa Hugo Pratt’in “Corto Maltese – Bir Tuz Denizi Şarkısı” romanında rastlamıştım. Romanın kahramanlarından korsan Rasputin, gemisiyle seyir halindeyken de Bougainville’nin Dünyanın Çevresinde Yolculuk kitabını okuyordu.
Bougainville, 1766 – 1769 yılları arasında iki gemiyle bir deniz seyahatine çıkmış ve bu yolculuğunda aldığı notları düzenleyip kitap haline getirerek Fransa Kralı XV. Louis’e sunmuştur. Yazar, bir filozof, bir denizci ve aynı zamanda bir diplomattır. Seyahati aslında bir keşif yolculuğudur. De Bougainville, sömürgecilik yarışına giren Fransa adına bu yolculuğu yeni yerler keşfetmek ve ülkesinin Kuzey Afrika’da kaybettiği topraklardan doğan zararını telafi etmek için yapmaktadır. Yani yolculuğunun temelinde sömürgecilik vardır. Defoe’nin Robinson Crusoe romanında da sömürgeleştirilmiş bir yerin nasıl yönetilmesi gerektiğinin anlatıldığını göz önünde bulundurduğumuzda Batılı seyyahların önemli bir kısmının seyahatlerini hangi amaçla yaptığını anlayabiliriz.
Louis-Antoine de Bougainville’nin “Dünyanın Çevresinde Yolculuk” kitabı Yapı Kredi Yayınları tarafından Ömer Bozkurt tercümesiyle yayımlandı.
Aslında deniz olgusu seyahatnamelere gerektiği kadar yansımasa da bizim edebiyatımızda da önemli bir yer tutuyor. Robinson Crusoe romanının İbn-i Tufeyl’in Hay Bin Yakzan kitabından intihal olduğu yönünde çok sayıda yazı yazıldı mesela.
Deniz Seyahatnameleri Serisi
Buraya kadar yazılanlar aslında deniz seyahatnamelerinden oluşan bir diziden bahsetmek içindi. Osmanlı Padişahı Sultan Abdulaziz döneminde donanmanın önemi kavranmış ve bu yönde önemli adımlar atılmıştır. Oluşturulan yeni ve güçlü donanma ile dünyanın çeşitli bölgelerine keşif seyahatleri yapılmıştır. Bu seyahatlerin sonucunda ise hacim olarak küçük fakat çok önemli deniz seyahatnameleri ortaya çıkmıştır. Kitabevi Yayınları bunları Latin harflerine çevirerek ve kısmen de sadeleştirerek okuyucularının istifadesine sundu.
Brezilya’da İlk Müslümanlar
Serinin ilk kitabı Bağdatlı Abdurrahman Efendi tarafından yazılan Brezilya Seyahatnamesi’dir. Abdurrahman Efendi, Basra Körfezi’ne doğru yola çıkan iki keşif gemisinden birinin imamıdır. Gemiler fırtınaya yakalanarak Brezilya sahillerine sürüklenir. Burada Osmanlı’nın varlıklarından haberdar olmadığı Müslüman bir topluluk ile karşılaşırlar. Abdurrahman Efendi, İslam coğrafyası ile irtibatı olmayan ve ibadetlerinde yanlışlıklar bulunan bu gruba tebliğde bulunmak üzere gemiden ayrılır ve burada kalır. Uzun süre burada Müslümanlarla kalan Abdurrahman Efendi daha sonra ülkesine döner.
Güney Afrika’da Bir Osmanlı Alimi
Ümitburnu Seyahatnamesi başlıklı diğer kitap ise Güney Afrika’daki Müslümanların dinlerini öğretmek üzere İngiltere aracılığıyla Osmanlı’dan yardım istemesi üzerine bölgeye gönderilen gemide bulunan Ömer Lütfi isimli bir kişi tarafından yazılmıştır. Osmanlı, çağrı üzerine Ebubekir Efendi liderliğinde bir heyeti bölgeye gönderir. Eserde deniz yolculuğunun yanısıra Ümitburnu bölgesindeki Müslümanların genel durumundan ve Abdurrahman Efendi’nin İslam’ı tebliğ çalışmalarından da geniş bir şekilde söz edilir. İngiliz idaresinde yaşayan bölge müslümanları dinlerini unutmuş ancak hacca gidebilen birkaç kişinin doğru-yanlış telkinleriyle ibadetlerini yapmaktadır. Ebubekir Efendi yeni okullar ve camiler kurarak halkın ibadetlerini doğru şekilde yapmasını ve inançlarını doğru yaşamalarını sağlamıştır.
Ebubekir Efendi 17 yıl boyunca Güney Afrika’da İslam dinini anlattı ve hizmet etti. 29 Ağustos 1880 tarihinde burada vefat etti. Burada evlilikler yapan Ebubekir Efendinin beş oğlu oldu. Ebubekir Efendi bunlardan Ataullah Efendiyi iyi bir alim olarak yetiştirdi. Ülkede hala hatırlanan ve saygıyla anılan bir kişidir.
Osmanlılar Yamyam mı?
Deniz Seyahatnameleri serisindeki bir diğer kitap “Seyahatname-i Bahri Muhit” adını taşıyor. Kitabın yazarı Mühendis Faik, Brezilya Seyahatnamesi’ni yazan Abdurrahman Efendi ile aynı gemidedir ve aynı yolculuğu anlatmıştır. Kitap aynı seyahati farklı bir gözle okumamızı saplıyor. Akdeniz’i aşıp Afrika’yı dolaşarak Basra Körfezi’ne ulaşmayı amaçlayan Bursa ve İzmir isimli Osmanlı gemileri fırtınaya yakalanarak Brezilya sahiline sürüklenirler. Kitabın yazarı Faik’in donanma mühendisi olması sebebiyle kitapta teknik ayrıntılar daha çok göze çarpıyor. Ayrıca yazar, aynı seyahati yazan Abdurrahman Efendi’nin Brezilya’da Müslümanlarla kalmasını da bir firar olarak nitelendirerek kendilerini zor durumda bıraktığını savunuyor. Dönüş yolunda Ümitburnu’na da uğrayan Mühendis Faik, Ebubekir Efendi’nin buradaki tebliğ çalışmalarının muvaffak olamadığını iddia etmektedir.
Kitapta Brezilyalıların Osmanlıları yamyam olarak bildikleri belirtiliyor. Yazar ayrıca gemidekilerin ekvator çizgisinin olduğu yerden geçilirken çizgiyi görmeye çalışmalarını da garip diye nitelendiriyor.
İstanbul’dan Bombay’a
Sultan Abdulaziz döneminde yapılan keşif seferleri sırasında yazılan bir diğer seyahatname ise Yeniçeşmeli Hafız Faik Efendi tarafından yazılmış: İstanbul’dan Bombay’a Bir Osmanlı Fırkateyni’nin Keşif Seyahati. Kitap Server-i Muhbir isimli fırkateynin Ege, Akdeniz, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ni takip ederek Bombay’a yaptığı seferi anlatıyor. Rota ve seferle ilgili verilen bilgilerin yanısıra liman ve şehirlerin durumu, tarihçesi, halkı hakkında çeşitli gözlemlerin yer alması sebebiyle eser tam bir seyahatname niteliği taşıyor. Bahsettiğimiz ilk üç kitabı sadeleştiren yayınevinin bu eserde böyle bir tercihte bulunmamış olması sebebiyle kitabı okurken Osmanlıca bir lügate ihtiyaç duyulabilir.
Seride ayrıca Yusuf Efendi’den Mahmut Kaptan’ın Anıları; 1895’te Fransız donanmasında staj yapmaya gönderilen Mehmet Enisî’nin Bir Denizcinin Avrupa Günlüğü kitapları var. Bir kitap ise cumhuriyet sonrasında kaleme alınmış. Celal Esat Arseven tarafından yazılan kitabın adı “Seyyar Sergi İle Seyahat İntibaları”. 1926’da Türkiye’nin ihraç ürünlerini sergilemek amacıyla Avrupa’ya bir gemi gönderilir. Gemi, üç boyunca Avrupa kıyılarını dolaşarak yeni kurulan Türkiye’nin ürünlerini sergileyecektir. Arseven, Avrupa kıyılarında yaşadıklarını ve gözlediklerini didaktik olmayan edebi bir üslupla aktarıyor.
Sultan Abdulaziz ve sonrasında yazılan eserlerin yaklaşık 150 yıl sonra yeniden basılmaları çok önemli. Bu tarz başka kitapların da arşivlerin taranarak gün yüzüne çıkarılması gerekiyor. Bu iş ise elbette edebiyat araştırmacılarına düşüyor.